Canine Distemper (Gençlik Hastalığı)
Köpeklerin gençlik hastalığı bulaşıcı viral bir hastalıktır. Kolostrum (anneden ilk emzirme sırasında alınan süt, ağız sütü,
yüksek miktarda antikor içerir.) almış yavrularda, materyal (anneden alınan) antikorlar yavruyu aşağı yukarı 12 hafta kadar korur.
Kolostrum almamış olanlarda ise bu süre 1-4 hafta arasında değişir. Bu nedenle hastalık genellikle 3-12 aylık köpeklerde yaygındır.
Fakat daha yaşlı köpeklerde de rastlanabilmektedir. Yüksek ateş (40-41’C) ile başlayan hastalık, 4 formda kendini gösterebilir.
Bunlar; Göz ve burun formu, sindirim sistemi formu, akciğer formu ve sinirsel form ’dur.
İştahsızlık, depresyon, burun ve göz akıntıları İle başlayan hastalık, kusma ve ishal ile devam eder. Hastalığa yakalanan köpeklerin
büyük kısmı (%60-80’ni) ölür. Gastro intestinal formunu atlatmış gibi, sanki iyileşiyormuş gibi görülen hayvanlarda, yaklaşık 14 gün
bir ara dönemden sonra, solunum sistemi formu ve sinirsel formlar arka arkaya görülebilir. Solunum sistemi formu, tipik, zatürre
semptomları ile kendini belli eder, sık ve güç solunum, bazen öksürük, gittikçe zayıflama, yemek yiyememe gibi.
Hastalığın son dönemi dediğimiz, sinirsel formunda ise sara tipi nöbetler, tikler ve felçler gözlenir. Distemper virüsü T ve B hücreleri
ile makrofajları etkilediğinden, köpek iyileşse bile virüsün bağışıklık sisteminde yaptığı bozukluk kalıcı olur. Ayrıca, hayatı boyunca vücudunun
belli bir bölgesinde bir tik, kalıcı olacaktır. Bu Tikler giderek azalır ancak asla yok olmazlar. Distemper virüsünün hastalık yapma yeteneği,
köpek makrofajları üzerindeki bu replikasyon yeteneğinden ileri gelmektedir.
Tedavisi: Gençlik hastalığının tedavisi klinik belirtilere bakılarak yapılır. Bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek ve
desteklemek tedavide hedef olmalıdır. Son yıllarda antiviral ilaçlar, hastalığın ilk safhasında yani viremi döneminde faydalı olmaktadır.
Fakat bu tedaviler oldukça güç ve pahalı olmaktadır. Aynı zamanda, sonuç almak ta oldukça güç, bazen imkânsız olan bu hastalıkta en etkili
yöntem, yavru köpeklerin 7-9 haftalık iken, 3-4 hafta ara ile 2 kez aşılanması ve her yıl aşının 1 defa tekrar edilmesidir.
Canine Parvovirus (Kanlı İshal)
Kanlı ishale neden olan parvovirüsler nispeten yeni virüslerdendir ve kedilerin gençlik hastalığı virüsleri ile yakınlıkları vardır. İlk olarak
1978 yılında ortaya çıkan ve yüzbinlerce köpeğin ölümüne neden olan bu hastalık köpeklerin afeti olarak tanımlanmaktadır. Hastalık her yaştaki
köpekte gastrointestinal belirtilere, yavru köpeklerde kalp kasının iltihabına (miyokarditis) neden olur. Özellikle yavru köpekler için tehlikeli
olan parvoviral enteritise,3 yaşın altındaki köpeklerde rastlanmaktadır.
Yeni Zelanda'da yapılan bir araştırmaya göre 0-7 haftalık köpeklerde
hastalığın insidansı %63, 8-12 haftalık köpeklerde %29, 3-6 aylık köpeklerde %23, 6-12 aylık köpeklerde %14, 1-2 yaşındakilerde ise %9, bir
yaşından sonra da %11 olarak tespit edilmiştir. Bu virüs özellikle hızlı olarak bölünen hücreleri hedef alır. Bu hücreler, bağırsakta bulunan
ve alınan besinlerin değerlendirilmesi ile ilgili olan hücrelerdir.
Parvoviral hastalığın ilk belirtisi şiddetli kusmadır. Kusmuk gri-beyaz renkte ve suludur. Kusmayı sulu, kötü kokulu, sarıdan kahverengiye kadar
değişen renkte ishal izler. İshal halinde çıkarılan dışkıda taze ya da pıhtılaşmış halde kan bulunur. Ateş 41.C kadar yükselir. Kusma ve ishal
nedeni ile oluşan sıvı kayıpları sonucu çoğu yavru köpekler ilk 24 saat içerisinde ölür. Kalbin etkilendiği durumlarda ise çoğu zaman yavru köpekler
ölü bulunurlar. Bu hastalıkta ölüm oranı %50'nin üzerindedir. Parvovirüslerin bağışıklık sistemini baskıladıkları bilinmektedir. Ancak bunun
mekanizması ve lenfosit fonksiyonlarını nasıl etkiledikleri henüz açıklığa kavuşmamıştır. Virüslerin bağışıklık sistemini nasıl baskıladıklarıyla
ilgili 4 ana mekanizma vardır. Bu mekanizmalar sayesinde virüsler, vücudun bağışıklık sisteminin zayıf taraflarını araştırarak kendi varlıklarını
garantiye alırlar.
Virüsler özellikle belirli bir hücreyi etkileyen kimyasal habercilerin reseptörlerine kendi genetom proteinlerini yerleştirirler. Bu şekilde virüs,
habercinin gönderdiği komutları bozar veya ortadan kaldırır. Modifiye canlı parvovirüs aşıları, köpeklerde 2-5 haftalık bir süre için bağışıklık
sistemini baskılayıcı etki gösterir.
Tedavisi; Genellikle hızla gelişen belirtiler, çoğu zaman yavru köpeklerde tedaviye fırsat vermemektedir. Fakat yine tedavi klinik semptomlara göre
bakılarak ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirici ilaçlarla veya antiviral ilaçlarla sağaltım denenebilir. Yine en iyisi, anne sütünü tam alamamış
hayvanlarda, 6. haftalıktan itibaren parvovirüs aşılarına başlanmalıdır.
Infectious Canine Hepatitis, CAV-1 (Bulaşıcı Karaciğer Hastalığı)
Bu hastalığın etkeni adenovirüslerdir (CAV-1) . Bulaşma hasta köpeklerin idrarı ile olur.Hastalığın en şiddetli formları yavru köpeklerde görülmektedir.
Aşılı anneden doğan yavru köpekleri kolostrum 5-7 haftaya kadar koruyabilir.Bulaşıcı karaciğer hastalığının 13 yaşındaki köpeklerde bile ölüme yol açtığı
bilinmektedir.Adenovirüsler tüm dokuları enfekte edebilme yeteneğindedir.Fakat daha çok karaciğer hücreleri ile ilgilidirler ve bu organda şiddetli
yangıya neden olurlar. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde gözlerde kornoval opasite (kornoal bulanıklık) şekillenir.Mavi göz olarak da adlandırılan bu
bozukluğun nedeni gözlerin pigmentli tabakasının yangısıdır ve aşılamayı takibende gözlemlenebilir.
Infectious Tracheobronchitis-Kennel Cough (Barınak Hastalığı)
Bu virüs daha çok solunum sisteminde hastalık yapmaktadır."Tracheobronsitis veya Kennel Cough" olarak adlandırılan köpek öksürüğü hastalığının
etkenlerinden biridir. Özellikle kalabalık ortamlarda barınan köpekler arasında yaygındır. En karakteristik klinik belirti olarak öksürük ve hemen
arkasından burun çevresinde iltihabik karakterli, yapışkan bir akıntı göze çarpar. Vücut ısısı yüksek veya normal olabilir. Yetişkin hastalarda
genelde bunların dışında bir belirti görülmez.
Genç köpeklerde hastalık daha hızlı seyreder ve klinik belirtiler daha şiddetlidir. Öksürük ile birlikte exudat çıkışı ve burun akıntısı görülür.
Beden ısısı yüksektir. Halsizlik ve iştahsızlık ileri derecededir. Hastalık haftalarca sürebilmektedir. Eğer tedavide ikincil enfeksiyonlar işe
karışırsa, hastalık ciddi boyutlarda seyredebilir. Bu nedenle hastalık ilk çıktığında, köpeğin genel durumu bozulmadan mutlaka veterinere başvurulmalıdır.
Leishmaniasis
Zoonoz karakterli paraziter bir deri hastalığıdır. Tropikal bölgelerde ve Akdeniz ülkelerinde sık görülen hastalık köpeklerde kutanöz ve viseral olmak üzere iki formda görülmektedir.
Hastalığın etkeni bir protozoon olan Leishmania?dır. Her iki formun şekillenmesinde farklı türler etken olmaktadır.
Köpeklerde hastalığa neden olan türler Leishmania canis (leishmania donovani) ve Leishmania tropica dır.
Hastalık phlebotomus türü keneler, tatarcık ve kum pireleri gibi kan emen sinekler ile bulaşmaktadır. Hastalık etkeni bulaştıktan sonra kuluçka süresi haftalar hatta yıllarca sürebilmektedir.
Buna karşın hastalığı geçirenler ise bağışıklık kazanmaktadır.
Hastalık etkenini taşıyan insektisitlerin ısırması ile bulaşan etken 1 ay ile 1 yıl arasında değişen bir kuluçka süresi geçirir. Isırılma bölgesinde
hücre bağışıklık sistemi yeterli ise lezyonlar lokalize olur. Bağışıklık yetersiz ise lezyonlar hızla yayılır. Etken bulaşma yerindeki deride,
makrofajlar içerisinde yayıldıktan sonra dalak, karaciğer, lenf yumruları, kemik iliği ve bağırsaklara yayılarak viseral formun oluşumuna neden olur
ve hastalığın seyri genellikle kötüdür. Klinik belirtilerin, pek çok hastalık ile benzerlik göstermesinin yanı sıra geniş bir dağılım göstermesi
teşhisin ve tedavinin güçleşmesine neden olur. Genellikle nüksler söz konusudur ve hastalık çoğu zaman medikal tedaviye olumlu cevap vermez.
Değişken bir klinik semptom gözlenmektedir. Yaygın olarak deri lezyonları görülmekle birlikte tırnaklarda deformasyon, kaslarda atrofi, lenfadenopati,
aralıklı gözlenen ateş, halsizlik, sindirim sistemi problemleri, poliartritis, polidipsi, glomerulonefritis, anemi ve keratokonjuktivitis gibi belirtiler
de görülebilmektedir. Deri lezyonları genellikle kulak kepçesi, yüz ve ayaklarda görülür. Kaşıntısız olan bu lezyonlar, bulunduğu vücut bölgesine
göre değişmekle birlikte dermatitis, hiperkeratosis, kabuklanma, nodül, erezyon, ülser, fistül şeklinde gelişir. Köpeklerde özellikle bacaklar ve
baş bölgesinde eksfoliatif dermatitis ve nasodigital hiperkeratosis, ayak tabanları, ağız kenarı gibi deri ve mukozaların birleşme noktalarında,
kulak uçlarında ülseratif dermatitis, karın bölgesinde steril pustuler dermatitis, genel olarak deride ise nodüller görülür.
Hastalığın seyrinin ağır olması ve genellikle tedaviye olumlu cevap alınamaması nedeniyle koruyucu hekimlik hastalığın önlenebilmesinde büyük önem
taşımaktadır. Taşıyıcı olan insektisit mücadelesi dikkat edilmesi gereken önemli bir konudur.
Hastalığın seyri genellikle kötüdür. Klinik belirtilerin, pek çok hastalık ile benzerlik göstermesinin yanı sıra geniş bir dağılım göstermesi
teşhisin ve tedavinin güçleşmesine neden olur. Köpeklerde genellikle viseral formda görülen hastalığın erken dönemlerde teşhis edilmesi, hastalığın
tedavisinde önem taşımaktadır.
Uyuz
Uyuz hastalığı etkenleri doğada yaygın olarak bulunan ve kolay bulaşan parazitlerdir. Derinin epidermis katları arasında veya kıl folliküllerinde
yerleşerek doku artıkları, kan ve doku sıvısı ile beslenirler. Yerleştikleri bölgede allerjik reaksiyonlara neden olarak değişik belirtiler
oluşturan uyuz böcekleri karanlık ve nemli ortamlarda uzun süre yaşayabilirler. Bulaşma direk temas yolu ile olabileceği gibi uyuz bir köpeğe
ait tasma, yatak, taşıma kabı vb. eşyalar ile de olabilir. Özellikle anneden direk olarak bulaşan Demodex'in henüz vücut direnci yetersiz olan
yavrularda gelişimi kolay olmaktadır. Kötü bakım şartları, yetersiz ve dengesiz beslenme, tüy bakımının yetersizliği, havanın sıcak olması gibi
faktörler ve özelliklede deri bütünlüğünün bozulması veya deri hastalıkları hastalığın oluşumunu kolaylaştırabilir. Köpeklerde görülen ve önem
taşıyan uyuz etkenleri, Sarcoptes Canis, Otodectes Cynotis, Notoedres Cati ve Demodex Canis türleridir. Demodex Canis, Sarcoptesler ile aynı
sınıfa dahil olmasına karşın dizi ve aile olarak farklıdır. Yerleşimi ve neden olduğu belirtileri ile şekil olarak birbirinden farklı olan bu
iki uyuz hastalığının gözlenebilecek en büyük farkı, Demodex Canisin neden olduğu uyuz vakalarında kaşıntı yok denilecek kadar nadir olmasına
karşın, Sarcopteslerin neden olduğu uyuz olaylarında şiddetli kaşıntının görülmesidir. Demodex Canis köpeklerde en sık görülen uyuz türüdür.
Özellikle sokak köpekleri arasında oldukça yaygındır. Genellikle derinin alt katlarında yerleşir ve bu yüzden bazen mikroskopta bile görülmesi
zordur. Şüpheli ve tespit edilemeyen vakalarda patalojik incelemelerin yapılması zorunludur. Sarcoptes Canis türü çoğunlukla karın bölgesi ve
bacakların iç yüzü gibi vücudun kılsız veya az kıllı yerlerinde hastalığa neden olur. Kaşıntı ve tüy dökülmesi en iyi gözlenebilen belirtidir.
Kızarıklık ile başlayan ilk bulguları veziküllerin oluşumu ve şiddetli kaşıntı takip eder. Zamanla kepeklenme ve kabuklanmalar da görülebilir.
Otodectes Cynotis türü kulak kepçesi veya kulak yolunda yerleşerek kaşıntı, exudat birikimi ve kabuklanmaya neden olur. Kulakta kalınlaşma ve
kaşıntıya bağlı yaralanmalar şekillenebileceği gibi ilerleyen vakalarda kulak yolunda yangıya ve deformasyonlara neden olabilir. Notoedres Cati
çoğunlukla kedilerde görülen bir türdür. Ancak nadir olarak yavru köpeklerde de özellikle baş bölgesinde yerleşerek kaşıntı, tüy dökülmesi ve deri
kalınlaşmalarına neden olabilir.
Hastalık tüm köpek ırklarında görülebilmekle beraber Doberman, Boxer, Fox Terrier gibi kısa tüylü köpeklerde, German Shepherd Dog ve daha az olmakla birlikte
Rottweiler'larda uyuza karşı yatkınlık söz konusudur.
Köpeklerde görülebilecek klinik belirtiler hastalığın geliştiği forma bağlı olarak farklılık gösterebilir.
Kepekli form; kenarları kabarık, kırmızı renkte ve üzeri kepekli küçük yuvarlak noktacıklar ile karekterizedir. Zamanla bu alanlar
genişleyerek daha yaygın bir hal alır. Bölgede tüy dökülmesi ve hatta kılsız alanların oluşması söz konusudur. Zamanla deri kepekle kaplı bir
görünüm alabilir.Çoğunlukla baş, boyun, göğüs ve arka bacaklarda görülür. Kaşıntı genellikle yoktur.
Püstüllü form;
kırmızı renkte küçük noktacıklar şeklinde kabartıların oluşması ile karekterizedir. Başlangıçta baş bölgesi, göğüs ve karın altında şekillenen bu
kabartılar zamanla yayılarak tüm vücudu kaplayabilir. Sıkıldığında içlerinden kanla karışık bir iltihabın geldiği bu formda, irinli ve ülseratif
dermatitis gelişmesiyle birlikte belirtiler daha şiddetlenebilir. Kronikleşen durumlarda derinin elastikiyeti kaybolur ve deri kalınlaşarak kıvrımlar
oluşabilir. Özellikle ülseratif dermatitisin şekillendiği şiddetli olaylarda tedaviye direnç gösteren inatçı bir seyir görülebileceği gibi zayıflama,
kaşeksi ve genel durumun ileri derecede bozulması sonucu ölüme de sebep olabilir.
Hastalık etkeni olan Demodex Canis dışındaki diğer uyuz etkenlerini mikroskop altında tespit etmek kolaydır. Demodex Canis ise mikroskopla
görülmekle birlikte bazen yerleştiği noktaya bağlı olarak rutin deri ve kıl incelemesiyle tespit edilemeyebilir. Böyle hastalarda ya deri
daha fazla ve derin kazınmalı veya patolojik inceleme için biyopsi ile örnek alınmalıdır. Hastalık çoğu zaman diğer deri rahatsızlıkları
ile birlikte seyrettiğinden teşhis aşamasında dikkatli olunmalı ve oluşabilecek yanlış teşhislerden kaçınılmalıdır.
Düzenli tüy bakımı yapmak, sık yıkamalardan kaçınmak, banyodan sonra iyi kurulamak, başka bir köpeğe ait tasma vb. malzemeyi kullanmaktan sakınmak,
beslenmesine dikkat etmek ve gezinti yaptığınız alanlar konusunda seçici davranmak hastalıktan korunma için çoğu zaman yeterlidir. Bulaşma ve yayılmasının
kolay olması nedeniyle köpek popülasyonu içinde sık olarak görülen bir hastalıktır. Ancak doğada yaygın olarak bulunabilen hastalık etkenlerinin
köpeklerle temasını kesmek kolay olmayacağından koruyucu önlemler daha fazla önem taşımaktadır. Bu nedenle hastalığa ortam hazırlayan faktörleri
engellemeli, deri hassasiyetine neden olan hastalıkların varlığında daha dikkatli olmalı, sık sık deri ve kıl kontrollerinin yapılması gereklidir.
Demodex Canis dışındaki uyuz etkenlerini genellikle bir kaç gün içinde elimine etmek mümkündür. Demodex Canis ise daha uzun süreli tedaviye neden olur.
Bu süre bazı vakalarda 4-6 aya kadar uzayabilir. Ancak genel olarak tedavi süresi yaklaşık 1 ila 1,5 aydır. Hastalığı atlatan hastalarda bakım ve
beslenme şartları düzeltilmediğinde tekrar görülmesi mümkündür. Tedavide önemli olan, tedavi sırasında uygulamaların (yıkama, oral veya paranteral
ilaç alımı) düzenli olarak yapılması, hastanın yaşam ortamının iyileştirilmesi ve beslenmenin yeniden düzenlenmesidir.
Kuduz
Kuduz sıcak kanlı hayvanların Güngöreni sinir sistemini etkileyen viral bir hastalıktır. Bu eski ve korkunç hastalığın etkeni olan Rhabdovirüsler
beyinde yangı (iltihap) meydana getirirler. Bu virüs enfekte hayvanların salyası ile taşınır. Ve sinir sistemi vasıtasıyla beyine kadar ulaşır.
İnkubasyon periyodu; (Etkeni aldıktan hastalığın başlamasına kadar geçen zaman periyodu.) 10 gün ile birkaç ay arasında değişir. Kuduz ölümcül bir
hastalıktır. Klinik belirtiler ortaya çıktıktan sonra tedavinin faydası yoktur. Virüsü alan hayvan 10 gün içinde ölür.
Kuduz virüsü, ısırılma (yani salyasının, deriden açılan bir yaraya bulaşması) yolu ile bulaştıktan sonra, sakin dönem, kızgın dönem ve felç dönemi
olarak 3 şekilde kendini gösterir.
Sakin Dönemde; Hayvanın davranışında bariz bir değişiklik görülür, bazen havayı ısırır, sık sık havayı koklar, hafif mızıldanma belirtileri görülür.
Fakat hayvanın karakterinden başka pek bir değişiklik gözlenmez.
Kızgın dönemde; Hayvan aniden saldırganlaşır, önüne geleni ısırmaya kalkışır, bilinç kaybolmuştur, sahibini tanımaz, eğer bırakılırsa, önüne geleni
ısıra ısıra, kaçmaya çalışır, göz bebeklerinin simetriği bozulmuştur. Yutkunma güçlüğünden dolayı ağızda biriken salya dışarı akar, hayvan aşırı susar,
su içmek istediğinde, yutkunma güçlüğü nedeniyle, şiddetli sancı duyan hayvan, su içemez ve korkar hale gelir. Bu arada kendini koparırcasına ısırır,
şiddetli kaşıntısı vardır.
Felç Dönemi; Bu son dönemde, alt çene aşağıya düşmüştür, bir sopa ile kapatıldığında, ve bırakıldığında sanki alt çene kırıkmış gibi kendiliğinden düşer,
yani açılır. Arka ayaklara ve hatta tüm vücuda felç gelmiştir. Solunum felci şekillendiğinde ölüm görülür.
Ölüm, tüm belirtilerle birlikte 10 gün içinde gerçekleşir. Belirtiler her zaman tipik olmayabilir.
Birçok vahşi hayvan (fareler, rakunlar, yarasalar, tilkiler) kuduzun rezervuarı durumundadır. Aristoteles "Hayvanın Tarihçesi" adlı kitabında kuduzu,
“köpek deliliği" şeklinde tanımlamıştır. Kuduzdan korunma için modifiye canlı ve ölü aşılar bulunmaktadır. Son yıllarda ölü aşıların daha etkili
bulunması, modifiye canlı aşıların vazgeçilmelerine neden olmuştur.